Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Doğal Tarım (Ekin Sapı Devrimi)

Resim
  Masanobu Fukuoka. Alışık olduğumuz Japon mucizelerden biraz farklı bir mucizeyi gerçekleştirmiş. 1913 yılında Güney Japonya'daki Shikoku adasının küçük bir köyünde doğdu. Mikrobiyoloji okudu ve bitki patolojisi dalında uzmanlaşarak, toprak bilimcisi olarak resmi göreve başladı. Fakat 25 yaşına gelmeden "modern tarım biliminin harikaları" konusunda kuşkuları arttı. İnsanların kurduğu uygarlıklarla karşılaştırıldığında Doğa'nın mükemmelliğini, insandaki yıkıcı kontrol saplantısıyla gerçekleşen doğadan kopuşu ve elde edilen başarıların "hiç"liğini kavradı. Yaşamını Doğa ile bir olmaya adadı. İşinden ayrılarak babasından kalan çiftliğinde teorilerini hayata geçirmeye gitti. Pek çok yanılma ve sorunun ardından geliştirdiği "hiçbir şey yapma" tarımı sayesinde 5 te 1 emekle, en az modern tarım ölçülerinde ürün almayı başardı.   Yukarıda kısa bir öyküsünü anlattığım bu mucizenin sahibinin "Ekin Sapı Devrimi" adında basılmış bir kitabı, Youtube

Yine Yeşillendi Finduk Dalları

Resim
  Twitter da uzunca bir zamandır takib ettiğim bir abimiz var. İstanbul Anadolu yakasından bolca kedi, köpek, çiçek, böcek kuş gibi paylaşımlar yapmakta.Ama en çok üzerinde durduğu bir konu var. Ağaçlar. İşte bizim de asıl sözünü edeceğimiz şey "park ve yol" kenarlarında dikilen ağaçlar. Hepimiz bir yerden bir yere giderken yol kenarlarında belediyeler tarafından (bütün belediyelerin bir "park ve bahçeler" şubesi var) dikilen ağaçları görüyoruz. En çok dikilen ağaçlar genelde "süs çamı" gibi "meyvesiz ağaçlar. Konuyu nereye götüreceğimi söyleyeyim. 25 yaş ve altı neslin artık "meyveleri" marketlerden başka bir yerde görme şansı kalmadı. Hatta gerçek midir bilmiyorum ama çocukların "meyve ve sebzeleri" marketlerde mi yetiştirildiğini  soranların olduğunu yazıyorlar.   Ne kadar "acı" bir durum çocuklarımızın meyveleri "dalından" koparıp yiyememedikleri bir "çağa" doğmuş olmaları. Her şeyin paketlenip &qu

Kirlenmek Güzel (mi?) dir.

Resim
  Başlıkta kullandığım "slogan" hepinize tanıdık geldiğini tahmin edebiliyorum. Aslında reklam yapan firma açısından hedefi 12 den vuran bir reklam sloganı bile diyebiliriz. Günümüz "pop kültürü " ya da " tüketim kültürü" en iyi neyi başarıyor derseniz, "ambalaj" konusunda muhteşemler diyebilirim. En berbat, en değersiz, en kalitesiz, en uygunsuz ürünleri bile allayıp pullayıp bize nasıl sattıklarını çoğu zaman anlamıyoruz bile. Sanıyorsunuz ki bu konuda en şansız ve kötülüklere en çok maruz kalan da biziz. Kesinlikle hayır! Konuyu nereye bağlayacağımı merak etmeye başlamanız için biraz uzattığımın farkındayım. Konu "kirlenmek" ten açıldığına göre "uygar" (mı?) batı medeniyetinin "kirletme" konusunda en çok zarar verdiği şey sizce nedir? Denizler? Havamız? Toprak? Gıda? Evet hepsini aşırı ve geri dönülmez bir biçimde kirletti "uygar" batı. Ama bir şey var ki onun kirlenmesi hiç bir şeyin "temiz"

Gerçek Tıp (Yitik Şifanın İzinde)

Resim
  Bu başlık benim için hem bir kitabın ismi, hemde kaybedilen bir "hikmet" ve "ilmin" adı. 2 yıl önce bir arkadaşımın elinde görüp satın aldığım "muhteşem" bir kitap. Yazarı Ukrayna doğumlu olan rahmetli (ölümü 9 kasım 2014) Aidin Salih  hanımefendi. Yaklaşık 35 yıl "alternatif" tıp üzerine araştırmalar ve çalışmalar yapan "Özbek" asıllı tıp doktoru Aidin Salih'in "İslam tıbbının esaslarını günümüze anlatan " Gerçek Tıp Yitik Şifanın İzinde" adındaki muhteşem kitabı ile ülkemizde ve dünyada büyük yankılar uyandırmıştır. Kitapta yazanlar bildiğimiz "tıbbı" ters yüz ediyor. Aynı zaman da "Biyolog" da olan yazar, doğru bitkileri kullanarak bir çok hastalığın iyileşebildiğini bize ayrıntılı biçimde anlatıyor.    Hastalık üreten sebeplerin "çok yemek" ve "mizaca uygun(kan grubuna göre) beslenememekten kaynaklandığını söyleyen yazar, "aç kalarak" ve "beden temizliği"

Derin Düşünce (ler Aldı Beni)

Resim
  1 kaç yıldır, sosyal medya aracılığı ile takip ettiğim " Derin Düşünce " adlı siteyi tanıtmak istiyorum. Ama peşinen söyleyeyim okuduklarınız, gördüklerinizden sonra "şok" a girip bana patlamayın. Site büyük ihtimalle yurt dışından yayın yapıyor. Yoksa bu kadar cesur yazılar ve paylaşımlar adamın başını ağrıtmaya yeter de artar bile.   Peki neler var bu sitede; tarih, coğrafya, ekonomi, politika, strateji, sanat, edebiyat , sinema, müzik, tabi ki din ve daha niceleri. Bir defa doğru bildiğiniz her şeyi unutun. Yakın tarih ve din en başta sorgulamaya götüren konular. 5816 yı yurt dışında delerek, söylenemeyen bir çok şeyi yazabiliyor. Başka neler var? Jeopolitik ve coğrafya konusunda ne kadar "cahil" olduğumu anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır. Dedik ya Derin Düşünce , herşey çok derin. Sitede sunulan en büyük hizmetlerden birisi de ücretsiz "pdf" kiaplar indirebiliyor olmanız. Bu kitaplar sayesinde sitede ki yazılar daha bir yerine oturuyor.

Vira Bismillah! Vahide, Saniye... Rabiya.

Resim
 Çok uzun zamandır istediğim bir şeydi; okuduğum kitapları, izlediğim filmleri, gezdiğim yerleri, yemekleri, müzikleri kısacası hayata dair her şeyi paylaşmak. Hayata dair o kadar çok şey var ki insan hayatında, bunların kimselerle paylaşmadan, saklı kalması çok büyük bir kayıp bence. Bizim belki çok önemli anılarımız yok ama çok önemli kişilerin hiçbir şey anlatmadan bu dünyadan göçmeleri bana çok acımaz gelir hep.Adam yıllarca çok önemli kararlar almış, önemli olayların içinde yer almış ama tek bir laf etmeden göçüp gidiyor. Ne bir hatıra ne bir röportaj. Ya da bu hazine değerinde hatıralar birilerinin elinde heba olup gidiyor. Neyse biz kendimize saygımızı yitirmeden bir şeyler paylaşabiliriz bence. Samimi, gerçek ve özgün olsun yeter.  Bu gün okuduğum bir yazı hem tebessüm hemde hüzne yol açtı. Yazıda bizim Anadolu da çokça karşılaştığımız kadın isimleri ile ilgiliydi. Saniye, Vahide, Rabia. Peki neyi ilginç bu isimlerin? Arapça "birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü" anlamın

Başlarken...

Resim
 Blog ismini ne seçeyim diye düşünürken, filmini de seyrettiğim bu "muhteşem" yerli ve milli (mi?) ağacımız aklıma geldi. Çocukluğu köy yerinde geçmiş hemen herkesin görüp bildiği bir ağaç, "Ahlat" ağacı". İnternet'ten baktığımda "doğa" ortamında kendiliğinden yetişen "yabani armut" olarak geçiyor. Peki neden "Ahlat ağacı"? Dedim ya "muhteşem" bir ağaç. Her türlü iklim koşullarında  rahatça yetişebiliyor. Kendi kendime şu soruyu sordum, peki bu ağaç "şehirde" yetişir miydi? Şehirde 40 yıl yaşayabilir mi? Meyveler verebilir miydi?  Yaşı benim gibi 40' ı aşmış orta kuşak, çoğunlukla çocukluğu köyde geçmiş, sonra da şehre atılıvermiş yaban armutları gibi değil miyiz? Ne köylülüğümüz kaldı, ne şehirli olabildik. Bir tarafımız hep yabanıl kaldı. Uyumsuz, rahatsız, iğreti... Kendimi bildim bileli "şehirde" hep rahatsız hissediyorum. Şehirde 40 yılı devirdim, ama her fırsatta köye akmak için can atıyo