Başlarken...



 Blog ismini ne seçeyim diye düşünürken, filmini de seyrettiğim bu "muhteşem" yerli ve milli (mi?) ağacımız aklıma geldi. Çocukluğu köy yerinde geçmiş hemen herkesin görüp bildiği bir ağaç, "Ahlat" ağacı". İnternet'ten baktığımda "doğa" ortamında kendiliğinden yetişen "yabani armut" olarak geçiyor. Peki neden "Ahlat ağacı"? Dedim ya "muhteşem" bir ağaç. Her türlü iklim koşullarında  rahatça yetişebiliyor. Kendi kendime şu soruyu sordum, peki bu ağaç "şehirde" yetişir miydi? Şehirde 40 yıl yaşayabilir mi? Meyveler verebilir miydi?
 Yaşı benim gibi 40' ı aşmış orta kuşak, çoğunlukla çocukluğu köyde geçmiş, sonra da şehre atılıvermiş yaban armutları gibi değil miyiz? Ne köylülüğümüz kaldı, ne şehirli olabildik. Bir tarafımız hep yabanıl kaldı. Uyumsuz, rahatsız, iğreti... Kendimi bildim bileli "şehirde" hep rahatsız hissediyorum. Şehirde 40 yılı devirdim, ama her fırsatta köye akmak için can atıyorum. Neden? Hep bu soruyu sorarım kendime.Neden "şehir" de rahat değilim? Neden "şehir" de hiç bir şeyin tadı yok? Neden şehir bizi boğar? Nedir köyün çekiciliği? Başta da dedik ya "doğa" ortamında yetişir bizim gibi "yaban armutları". Sonra sökülüp şehre götürülür, sulanır, budanır büyüyüp meyve vermesi beklenir. Verir mi? Ben veremedim. Vereni var mı? Sanmam.
 Bir blog açmak fikri nicedir aklımda da, nasıl olacak diye erteleyip durdum. Sonra kendi kendime dedim ki; olum bu yaşa kadar hep konuştun da ne oldu? Kimse anladı mı seni? Yok. Kah alay ettiler kah kavga. En iyisi duygularımızı yazıya dökelim. Kimse okumasa da dert değil. İçimiz ferahlar. 
  Biz Türkler'in "melankoli"ye eğimli bir "ırk" olduğumuzu bir yerlerde okumuştum. Galiba doğru. An geliyor insanlardan köşe bucak kaçasım geliyor. İçim daralıyor. Futbol, siyaset, para en sonunda "bel altına" inen muhabbetlerden ruhumuz feryat figan ediyor. Ama dönüp dolaşıp aynı kısır döngü bizi kuşatıp yıllarımızı emiyor. Bunca sene dişe dokunur bir iş yapamadık. Boş lakırdılarla ( leyleğin ömrü lak lak la geçer misali) ömür denen sermayeyi harcamaya devam galiba. Bunca boş vakit insan neler yapamaz ki... En azından bir "yabancı dil" öğrenemez mi? Eyvah! Ulan bu bir milli sorun zaten. 12 sene okula giden "Asil Türk Gençliği" muhtaç olduğu "motivasyonu" neden bulamaz? Üniversite hazırlık da yabancı dil okuyan bizden başka "millet" var mı? 
  Niyetim bunca yılın geçip giderken bıraktığı "tortuyu" bir nebze olsun paylaşabilmek. İnşallah "istifade eden" birileri olur. Neyse konu çok.Bizde ucundan kıyısında girdik. Bunca yıl konuştum bir faydasını ben de görmedim, kimse de görmedi. Yazmaya başladık. Bir şeyler yazmak insana iyi geliyor. Herkeslere tavsiye ederim, efendim. Sağlıcakla kalın.
(Ha bu arada söylemeyi unuttuk efendim,bolca imla hataları yaptık sanırım,  affınıza sığınarak bundan sonra TDK imla en çok girdiğim sayfa olacak.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vira Bismillah! Vahide, Saniye... Rabiya.

Yarma Aşı, Karma Aşı